7 Mart 2014 Cuma

Cübbeli Ahmed Hocaya Risale-i Nur’dan Cevaplar 1

Zaman zaman Bediüzzaman Hazretleri ve onun eserleri olan Risale-i Nurlar hakkında bazı çevrelerce kasıtlı ve haksız tenkidler yapılarak, Hizmeti Nuriyeye sed çekilmek istendiği bedihi bir hakikattır.



CÜBBELİ AHMED HOCAYA RİSALE-İ NUR’DAN CEVAPLAR-1


 


بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ


Zaman zaman Bediüzzaman Hazretleri ve onun eserleri olan Risale-i Nurlar hakkında bazı çevrelerce kasıtlı ve haksız tenkidler yapılarak, Hizmeti Nuriyeye sed çekilmek istendiği bedihi bir hakikattır.


Yakın zamanda ise ehl-i ilim ve tasavvuf erbabı bir zatın da bu tenkid silsilesine dahil olması hem de bu işi medya vasıtasıyla açıktan yapması  bilmecburiye hukuk-u umumiye namına cevap neşretme zaruriyeti hasıl olmuştur.


Evet bir Nur Talebesi her hadiseye Risale-i Nur penceresiyle bakar ve değerlendirir. Bu sebeble bizler de mezkür haksız tenkidlere Risale-i Nur ölçüleriyle cevap vermeye gayret edecez biiznillah. Gayret bizden Tevfik Allah’tan.


 


13.12.2009 Pazar günüHabertürk Televizyonunda“Teke Tek programınakonuk olanCübbeli Ahmet Hocanamıyla melufAhmet Mahmud Ünlü hoca efendi, Fatih Altaylı’nın “Risale-i Nur nedir?” sualine verdiği cevapta, Osmanlıca Risale-i Nur’dan sadece birkaç sayfa  okuduğunu  ifade etmekle beraber üç cihette Risale-i Nurlar hakkında haksız iddialarda bulunmuştur.
           


Özetlenecek olunursa;;


1- Risale-i Nur’undili ağır olup anlaşılması müşküldür.



2- Risale-i Nur bir tefsir değildir.



3- Risale-i Nur’da  gayr-i Müslimlerinde şehit” olabileceği ifadesinin geçtiğinive budüşüncenin ehl-i sünnete muhalif olduğu iddialarında bulunmuştur.


  


Bütün ömrünü İmana, Kur’ana hasrederek, İslamiyet’i müdafaa yolunda her türlü fedakârlıktan kaçınmayan Bediüzzaman Hazretleri, mezkür hizmetini sekteye uğratmak isteyen gizli din düşmanları tarafından yapılan tahrik ve iğfalatlarla ekser hayatınıhapishanelerde, mahkemelerde, sürgünlerde geçirmiş ve  benzeri görülmemiş eziyetlere maruz kalarak, defalarca hayatına su-i kasd edinilmek istenmiştir.


 


Evet ahirzaman fitnesi denen mevcud sefahetlerin manevi tahribatlarını  tamir etmek yolunda hayatı boyunca fedakarane çalışan Bediüzzaman Hazretlerini tenkid etmek, gizli cereyana yardım etmek veya  onların gizli maksatlarına alet olmak manasına geldiğimilli ve vicdani bir kanaattir.


 


Risale-i Nur’lar hakkında tam bir  bilgi sahibi olmayan insanların, bu eserlerle alakalı duydukları bazı şeyleri, kendi malumatlarına muhalif gördükleri durumlarda bittabiii bazı sualler sorup işin hakikatini ehil olanlardan öğrenmelidirler. Fakat bunun bazı ilmi ve edebi kuralları olduğu unutulmamalıdır.Lakin ilim ehli bir zatın böyle bir meseleyi tam tahkik etmeden hüküm vermesi yahud umumun duyabileceği bir vasıtayla dile getirmesi elbette musamaha sınrlarını zorlamkatadır.


 


 Bununla beraber kusur addedilen bir meselenin bildirilmesi ile alakalı  bir mektubunda kusurumuzu görüp bize bildirene minnettar oluyoruz diyen Bediüzzaman Hazretleri, yalnız bu kusurlar bildirilirken bid’alara ve dalalete yardım etmemek kaydını şu şekilde belirler;


 


…Bizler, kusurumuzu görene ve bize bildirene -fakat hakikat olmak şartıyla- minnetdar oluyoruz, Allah razı olsun deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa, ısırmadan atılsa, nasıl memnun oluruz; kusurumuzu, -fakat garaz ve inad olmamak şartıyla ve bid’alara ve dalalete yardım etmemek kaydı ile- kabul edip minnetdar oluyoruz. Emirdağ Lahikası I / 49 p2


 


Hak ve hakikati ortaya çıkarmak maksadı olmaksızın yapılan haksız itirazların aynı zamanda bir gıybet olduğu da unutulmamalıdır. Bediüzzaman Hazretleri böyle haksız bir tenkid vasıtasıyla yapılan gıybete karşı hakkımı helal etmem! Titresin! Dediği bir mektubunda böylesi bir gıybete hiçbir mezhepte fetva bulunamayacağının da altını çizer.


Ayrıca mektubun devamında bu hakkı helal etmenin tek şartı olarak gıybet eden zevatınenaniyet-i taassubkâranesini hakikata ve insafa feda edip tamire çalışması olduğunu şöyle anlatır;                       


 


            Ben, senin içtihadında hata var diyenlere ve isbat edenlere teşekkür edip ruh u canla minnetdarım. Fakat şimdiye kadar o içtihadımı tamamıyla kanaatla tam tasdik edenler, binler ehl-i iman ve onlardan çokları ehl-i ilim tasdik ettikleri ve ben de dehşetli bir zamanda kudsî bir teselliye muhtaç olduğum bir hengâmda, sırf ehl-i imanın imanını Risale-i Nur ile muhafaza niyet-i hâlisasıyla ve Necmeddin-i Kübra, Muhyiddin-i Arab gibi binler ehl-i işarat gibi cifrî ve riyazî hesabıyla beyan edilen bir müjde-i işariye-i Kur’aniyeyi kendine gelen bir kanaat-ı tâmme ile, hem mahrem tutulmak şartıyla beyan ettiğim ve o içtihadımda en muannid dinsizlere de isbat etmeğe hazırım, dediğim halde beni gıybet etmek, dünyada buna hangi mezheble fetva verilebilir, hangi fetvayı buluyorlar? Ben herşeyden vazgeçerim, fakat adalet-i İlahiyenin huzurunda bu dehşetli gıybete karşı hakkımı helâl etmem! Titresin!.. Bütün sâdâtın ceddi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm’ınSünnet-i Seniyesini muhafazaiçin hayatını ve herşeyini feda eden bir mazlûmun şekvası, elbette cevabsız kalmayacak!..


            İllâ bir şart ile helâl edebilirim ki: Bu Ramazan-ı Şerifte bana ve hâlis kardeşlerime verdiği endişe ve telaşı, hakperestlik damarıyla, büyüklere lâyık ulüvv-ü cenabla, enaniyet-i taassubkâranesini hakikata ve insafa feda edip tamire çalışmasıdır; müşfik ve munsıf bir hoca tavrıyla, kusurumuz varsa bize lütufkârane ihtar ve ikazdır……. Fakat garaz ve inad ve bir nevi taassub-u meslekiyeyi ihsas eden ve esrar-ı mestûreyi işaa suretinde gelen itiraz ve ayıblara karşı Eski Said (R.A.) lisanıyla derim: İşte meydan! En mutaassıb ülemadan ve en büyük veliden tut, tâ en dinsiz feylesoflara ve müdakkik hükemalara, Risale-i Nur’daki davaları isbat etmeğe hazırım ve hem de isbat etmişim ki, benim mahvıma ve i’damıma mütemadiyen çalışan zındık feylesoflar ve mülhidler, o davaları cerhedemiyorlar ve edememişler!  Sikke-i Tasdik-i Gaybi  61 p2


 


Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ta Risale-i Nur’a perde altında cephe alan zındıkların, anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları âlet edip istimal ettikleridir. Bediüzzaman Hazretlerinin bu durumu anlatan şu iki mektubu böyle safdil ehl-i diyanet ve hocaları ikaz eder mahiyettedir.Şöyle ki;


 


…Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar. “Aman, aman Said’e yanaşmayınız! Hükûmet takib ediyor” diye zaîfleri vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hattâ bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar. Hattâ Risale-i Nurerkânlarına karşı da, benim şahsımın kusuratını, çürüklüğünü gösterip; zahiren dindarehl-i bid’adan bazı şöhretli zâtları gösterip; “Biz de müslümanız, din yalnız Said’in mesleğine mahsus değil” deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanetve hocaları âlet edip istimal ediyorlar. İnşâallah bunların bu plânları da akîm kalacak… Emirdağ Lahikası I / 125 p2


 


…. İstanbul’daki ihtiyar adamın itirazı münasebetiyle kahraman Nazif yazıyor ki; o itiraz, Risale-i Nur’un İstanbul’da fütuhat yapmağa ve parlamağa vesile oldu. Ve bize karşı başka cihetlerde küçücük tecavüzler de öyle netice veriyor. Fakat şimdi bîçare bazı hocaları ve sofuları Risale-i Nur’a karşı bir çekinmek, bir soğukluk vermek için hiç hatıra gelmeyen bir vesileyi bulmuşlar. Şöyle ki:


 


            Diyorlar: “Said, yanında başka kitabları bulundurmuyor. Demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazalî’yi de (R.A.) tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor.” İşte bu acib manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofularıvasıta yapıyorlar.


 


            Buna karşı deriz ki: “Hâşâ, yüz defa hâşâ!.. Risale-i Nur ve şakirdleri, Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takib ettiği mesleğiehl-i dalaletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.  Kastamonu Lahikası 182


 


Bediüzzaman Hazretlerinin hizmet-i imaniye aleyhine tavır alan eğirdir müftüsüne yazdığı mektubu da meselemiz hakkında gayet manidardır.


 


(Eğirdir Müftüsüne son ihtar)


 


اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ


         Eski bir dost ve ilim noktasında bir arkadaş olmak üzere sizinle bir hasb-i hal edeceğim. İkimize taalluk eden mühim bir musibet-i diniyeyi size haber veriyorum. Bunun telafisine mümkün olduğu kadar beraber çalışmalıyız. Şöyle ki:


 


            Zâtınız, herkesten ziyade hizmetimize taraftar ve hararetle himayetkâr olmak lâzım gelirken, maatteessüf meçhul sebeblerle aksimize tarafgirane ve bize karşı soğukça rakibane baktığınızdan, oğlunuzu bu köyde yerleştirip ona dost-ahbab buldurmak için çalıştınız. Neticesinde burada öyle bir vaziyet hasıl olmuş ki, mahiyetini düşündükçe senin bedelineruhum titriyor.

Çünki
اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِkaidesince bu vaziyetten gelen günahlardan, seyyiattan siz mes’ulsünüz….   Barla Lahikası  196 p3


 


İşte bu ve benzeri mektuplar gösteriyor ki zendekanın tecavüz ettiği bu dehşetli zamanda usulsüz tenkidlerin mesuliyeti büyüktür.


Diğer ehemmiyetli bir cihet de şudur ki:


Bir asra yaklaşan Risale-i Nur’un faaliyet devresinde meşhur alimler, Risale-i Nur eserlerini takdir etmişlerdir. Mesela:


“İstanbul ülemasının en büyüğü ve en müdakkiki ve çok zaman Müfti-yül Enam olan eski fetva emini, meşhur Ali Rıza Efendi; Birinci Şua İşarat-ı Kur’aniye ve Âyet-ül Kübra gibi risaleleri gördükten sonra, Risale-i Nur’un mühim bir talebesi olan Hâfız Emin’e demiş ki:


Bediüzzaman, şu zamanda din-i İslâma en büyük hizmet eylediğini ve eserlerinin tam doğru olduğunu; ve böyle bir zamanda, mahrumiyet içinde feragat-ı nefs edip yani dünyayı terkedip, böyle bir eser meydana getirmek hiç kimseye müyesser olmadığını ve her suretle şâyan-ı tebrik olduğunu ve Risale-i Nur müceddid-i din olduğunu ve Cenab-ı Hak onu muvaffak-un bilhayr eylesin, âmîn” diyerek; bazılarının sakal bırakmamaklığına itirazları münasebetiyle; Mevlâna Celaleddin-i Rumî’nin pederleri olan Sultan-ül Ülema’nın bir kıssası ile onu müdafaa edip, demiş:


“Bu misillü, Bediüzzaman’ın dahi elbette bir içtihadı vardır. İtiraz edenler haksızdır. Ve Hoca Mustafa’ya emretmiş, “Söylediğimi yaz!”


Bediüzzaman’a kemal-i hürmetle selâm ederim. Te’lifatınızın ikmaline hırz-ı can ile dua etmekteyim (yani, ruha nüsha olacak kadar kıymetdardır). Bazı ülema-üs sû’untenkidine uğradığına müteessir olma. Zira yemişli ağaç taşlanır, (Haşiye) kaziyesi meşhurdur. Mücahedatınıza devam buyurun. Cenab-ı Hak ve Feyyaz-ı Mutlak âcilen murad ve matlubunuza muvaffak-un bilhayr eylesin! Bâki Hakk’ın birliğine emanet olunuz.


Eski Fetva Emini Ali Rıza


İşte böyle müdakkik ve ilim ve şeriat ve Kur’an cihetinde bu zamanda söz sahibi en büyük âlim böyle hükmetmiş.


(Haşiye): Yani: Mübarek, tatlı meyveleri bulunan ağaçlara taş atanlar, akılları varsa tatsınlar ve yesinler; çürütmeye lâyık ve kabil değiller, demektir.” Kastamonu Lahikası 194 p4


Çok mübarek tefsirin çok muhterem ve kıymetdar sahibi olan Hoca Vehbi Efendi olarak, Risale-i Nur’u takdir edip alâkadarlık gösteren bütün Konya ve civarı ülemalarını, bütün kazançlarıma ve dualarıma şerik ettim. Emirdağ Lahikası I / 129 p2


 


 Büyük şâirimiz, edebiyatımızın medar-ı iftiharı merhum Mehmed Âkif, bir üdebâ meclisinde, “Viktor Hügo’lar, Şekspirler,Dekartlar; edebiyatta ve felsefede, Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler.”… Tarihçe-i Hayat  764 p4


 


Hem İstanbul’un meşhur ulemalarından Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmet Davudoğlu, Sadrettin Yüksel, Bekir Sadak ve Ord. Prof. Ali Fuad Başgil gibi zatların  Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nurlar  hakkında senakâr konuşmaları herkesce malumdur.


 


Keza İslâm alemindeki büyük alimlerin de Risale-i Nur eserlerini takdirleri, çok büyük yekûn teşkil etmektedir.


 


İşte tenkidçi zât, bunca ulemayı yanlışı takdir etmek suçuyla suçlamış ve kendini bütün bunların üstünde görmüş olmuyor mu? O halde bu tenkidci zâtın, hangi yoldan yürüdüğü ve hangi hedefe gittiği üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir mevzudur.


 


Bizler, şahsi hukuk sahasında kalan itirazlara cevab vermemeyi maslahat-ı İslamiye namına şiar edinmekle beraber , hukuk-u umumiyeye zarar veren meselelerde  kayırsız kalmaya şeri’at musamaha etmediğinden Hakk ve hakikat namına böyle bir cevabı neşretmek mecburiyetinde kaldık.


 


Şimdi münekkid hocanın iddialarına cevaba geçiyoruz;


 


Devam edecek…



 




Cübbeli Ahmed Hocaya Risale-i Nur’dan Cevaplar 1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder