7 Mart 2014 Cuma

Yirmisekizinci Mektubun 4. Mes’elesinin neşredilmeyen 3. Noktası

ÜÇÜNCÜ NOKTA: Ehl-i siyaset çoktan beri anlamışlar ki ben siyasetle alâkadar değilim. Değil şimdi, hattâ oniki seneye yakındır ki “Eûzü billahi mineşşeytani vessiyase” deyip siyaseti her cihetçe atmışım. Hiçbir ehl-i siyaset, hiçbir hükûmet benim meşgul olduğum sırf hakaik-i imaniyeye karşı ilişmeye hiçbir kanunları muvafakat etmiyor.


Yirmisekizinci Mektubun 4. Mes’elesinin neşredilmeyen 3. Noktasıdır:



ÜÇÜNCÜ NOKTA: Ehl-i siyaset çoktan beri anlamışlar ki ben siyasetle alâkadar değilim. Değil şimdi, hattâ oniki seneye yakındır ki “Eûzü billahi mineşşeytani vessiyase” deyip siyaseti her cihetçe atmışım. Hiçbir ehl-i siyaset, hiçbir hükûmet benim meşgul olduğum sırf hakaik-i imaniyeye karşı ilişmeye hiçbir kanunları muvafakat etmiyor. Demek beni sıkan ve sıkıştıran ve yedi senedir müdhiş bir esarette beni durduran, zındıka ile telezzüz edenlerdir. Evet zındıka ehli anlasın ki; Kur’anın elmas kılıncıyla onların belini kırmışım, onlara karşı galibim. Yalnız hükûmet bize karışmasın; ben tek başımla Kur’an-ı Hakîm’in himmetiyle, bu havalideki zındıklara meydan okuyabilirim. Fakat maatteessüf desise-i şeytaniye ile bazı memurları elde ediyorlar, o perde altında bana hücum ediyorlar. İşte beni mağlub eden bu haldir.



Garaibdendir ki, hem acınacak hem çok teessüf edilecek bir mes’ele: Bir zât ehl-i ilim iken bize karşı muaveneti ve bize hücum edenlere karşı müdafaası vazife-i diniyesi iken; tama’ yüzünden ve vehim ve korkaklık sebebiyle, sonra evlâda şefkati (fakat meş’um bir şefkati) cihetiyle bana karşı zındıkanın hücumunu teshil etti. Belki bilmeyerek nüfuzumu kırmak perdesi altında, Sözler namındaki envâr-ı Kur’aniyenin kıymetini düşürtmek ve muhtaçları o Nurlardan soğutmak hizmetinde bilerek veya bilmeyerek âlet oldu. Ve zındıkanın propagandasını yapan ve bu defaki gibi tecavüzü ihzar eden veledine (oğluna) o meş’um şefkat ile yardım ediyor. Çok defa müracaatla beraber imamlık vesikamı tasdik etmedi. Geçen sene bana hususî câmiimde namazımı ta’til ettiren yine bunlar imiş ve bunun vehmi sebebiyet vermiştir.


Altı senedir sabrettim. Sana birşey demedim. Artık yeter. Bir-iki kelime senin menfaatın için söyleyeceğim.


Efendi! Eğer sen vehim yüzünden korkup böyle yapıyorsan, o korku pek ehemmiyetsizdir. Asıl şimdi kork ki, gayet dehşetli bir hataya düştün. Müdhiş bir korku sana müteveccihtir. Eğer hubb-u câh yüzünden böyle yapıyorsan, ehl-i iman nazarında bundan sonra bu vak’aları işitenler sana karşı ne düşünecekler düşün, aklını başına al. O tama’ ve vehim ve şefkat yüzünden ne kadar zayi’ ettiğini anla. Tövbenin kapısı açıktır. Zararın neresinden dönülse kârdır.


Said Nursî



 



 



Yirmisekizinci Mektubun 4. Mes’elesinin neşredilmeyen 3. Noktası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder